1816 yılında Fransız doktor René Laennec, genç bir kadının kalbini dinlemesi gerektiğinde kendini zor bir durumda buldu. O dönemde doktorlar kalp atışını ya doğrudan hastanın göğsüne kulağını dayayarak ya da göğse ellerini bastırarak dinliyorlardı. Ancak Laennec, bu yöntemleri hastanın yaşı ve cinsiyeti nedeniyle uygunsuz buldu.
Müzik yeteneği ve akustik bilgisi sayesinde, sesin katı maddelerde daha iyi iletildiğini bilen Laennec, bir kâğıt parçasını silindir şeklinde sararak kalp atışlarını dinledi. Sonuç hayret vericiydi: Kalp sesi, doğrudan dinlemekten çok daha net geliyordu. Üç yıl sonra bulgularını paylaştı ve Yunanca “göğüs” (stethos) ve “keşfetmek” (skopein) kelimelerinden oluşan “stetoskop” adını verdiği tahta tüpü tasarladı. Bu icat, modern oskültasyon (vücudu dinleyerek teşhis) tekniğinin başlangıcı oldu.
19. yüzyıl sonlarına dek kullanılan bu tek kulaklı ahşap tüpler, daha sonra esnek kauçuk tüplerle çift kulaklı modern stetoskoplara dönüştü.
Tarihten İlginç Bir Yöntem: Isırgan Otu Kırbaçlaması
Tıbbın geçmişi sadece icatlar değil, sıra dışı tedavi yöntemleriyle de dolu. 16. yüzyıl Avrupa’sında, boğulma veya bayılma gibi durumlarda insanları ısırgan otu ile kırbaçlamak yaygın bir uygulamaydı. Bitkinin üzerindeki minik tüyler, deriye histamin, asetilkolin ve formik asit enjekte ederek acı, kızarıklık ve kan akışını hızlandıran bir sıcaklık yaratıyordu.
Romalılar, soğuk havalarda ısırgan otunu vücut ısısını artırmak için kullanırken; Kuzey Amerika’daki yerli halklar, kas ağrılarını hafifletmek ve kan dolaşımını artırmak amacıyla aynı yöntemi uyguladı. Bu tedavi biçimi “ürtükasyon” adıyla biliniyor.
Modern Tıbbın Yolculuğu
Bugün defibrilatörler, CPR ve gelişmiş cihazlarla hayat kurtarılan modern tıpta, geçmişin bu yaratıcı ve zaman zaman tuhaf yöntemleri, bilimsel merakın ve insani hassasiyetin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.