Evet, sevgili okurlar, bugün yine bir araya geldik ve ne yazacağımızı düşünüyoruz. En iyisi, hepimizin çevresinde iyi ve kötü insanların olduğunu kabul ederek başlayalım. Kimi zaman bu insanlar hayatımızda derin izler bırakır, kimi zaman ise sadece bir anı olarak kalırlar. İşte tam da bu düşüncelerle, eski bir hikayeyi sizinle paylaşmaya karar verdim. Belki bu hikaye, sizde de benzer duygular uyandıracak ya da geçmişe dair bir kapı aralayacak. Haydi, gelin bu hikayeye birlikte kulak verelim...
Köyün birinde, herkesin "deli" diye seslendiği bir adam vardı. Aslında deli değildi belki, ama öyle davranıyordu. Sürekli saçma sapan fikirlerle ortaya çıkıyor, köylüleri kendi hayal dünyasına çekmeye çalışıyordu. Kimi zaman gökyüzündeki bulutlara bakıp kehanetlerde bulunuyor, kimi zaman da köyün ortasına çıkıp anlamsız nutuklar atıyordu. Köylüler onu sevmiyordu, çünkü tehdit ediyor ve içten pazarlıklı ama hakkını yemeyelim eğlenceliydi. Ama hiç kimse onun sözlerini ciddiye almıyordu.
Bir de köyün eğitimli jimnastikçisi vardı. Şehirde okumuş, diplomalar almış, kaslarını parlatmıştı. Köye döndüğünde, herkes ona hayran kalmıştı. Jimnastikçi, köyü modernleştirmek, çağdaş bir hale getirmek istiyordu. Ama onun modernleşme anlayışı, köyün gerçeklerine tamamen yabancıydı. Köylülerin ihtiyaçlarını anlamak yerine, kendi hırslarını tatmin etmek peşindeydi.
Köylüler, bu değer ve kıymet bilmeyen, iş bilmez ve çıkarcı insanlar yüzünden köyü yönetmekte zorlanıyordu. Bir yanda delinin anlamsız fikirleri, diğer yanda jimnastikçinin hırslı projeleri arasında sıkışıp kalmıştılar. Deli, bir gün köy meydanında bağırdı: "Bu köyü ben kurtaracağım! Herkes peşime düşsün!" Jimnastikçi ise, köyün ortasına devasa bir spor salonu yapma planları yapıyordu. köylü, ikisini de durdurmaya çalıştı, ama nafile.
Deli, köylüleri peşine taktı ve dağa doğru yürüdü. "Orada bir hazine var!" diye bağırıyordu. Köylüler, onun peşinden gittiler, ama dağda ne hazine vardı ne de başka bir şey. Sadece kayalıklar ve dikenler vardı. Köylüler, yorgun ve bitkin bir şekilde köye döndüler. Deli ise, "Hazineyi bulamadınız, çünkü inanmadınız!" diye söyleniyordu.
Jimnastikçi ise, köyün tarlalarını satın alıp spor salonu yapmaya başladı. Köylüler, tarlalarını kaybettiler, ama jimnastikçi onlara "modern bir yaşam" vaat ediyordu. Salon yapıldı, ama köylülerin ne böyle bir salona ihtiyacı vardı, ne de orayı kullanacak paraları. Salon, bomboş kaldı. Köyün bereketli toprakları, beton yığınlarına dönüştü.
Köylüler, her iki tarafın da köyü mahvettiğini görüyordu. Deli, köylüleri boş hayallerle oyalıyor, jimnastikçi ise köyün geleceğini yok ediyordu. Köylüler, sonunda dayanamadı ve köy meydanında içlerinden bir sözcü seçerek konuşma yaptıdılar:
Sözcü köylü konuşmasında "Bu köy, sizin kişisel hırslarınızın kurbanı oldu diyerek Deliye seslendi; Hey Deli! Senin saçma fikirlerinle biz köylüleri oyaladın. Deli saçmalıklarınla saptırdın milleti... Köylü sinirli konuşmasında birden parmak sallayıp sıra sana gelince diye dönüp seslendi Jimnastikçiye; Sen kendi hırsınla köyün geleceğini yok ettin. Kas yapmaktan beynin küçük kalmış. Boşa harcattın köyün enerjisini. İkiniz de bu köyü mahvettiniz. Aşağılıksınız... Alçaksınız... Hainsiniz. diye bağırdı."
Bütün Köylüler gerçekleri gördü, duydu. Deli, meydanda oturup mırıldanmaya devam etti. Jimnastikçi ise, geri kafalılar mekanına geri döndü...
Köy, bir zamanların neşeli, bereketli topraklarıyken, şimdi bir hayalet kasabaya dönmüştü. Geriye, sadece pişmanlık ve yıkım kalmıştı.
Köylü artık, yeni mutlu ve güneşli günleri görmek için bir dokunuş bir şahlanış bekliyor...